Su; yağmur ve kar olarak saf bir
şekilde yeryüzüne düşer. Yeryüzüne düştükten sonra büyük bir kısmı sellenme ile
yüzeysel akışa geçerek deniz ve göller ulaşmakta, bir kısmı ise süzülerek
yeraltında depolanmaktadır. Yüzeyde akarken ve yeraltına süzülürken içinde yol
aldıkları ve depolandıkları kayaçlardan mineraller alarak içilebilir hale
gelmektedir. Su yeryüzündeki canlılara hayat bahşederken bir yandan da
buharlaşarak gökyüzüne ulaşmakta ve tekrar yeryüzüne yağış olarak düşerek su
döngüsü deveranını oluşturur. Suyun döngüsü sayesinde kullanım sonucu kirlenen
su kendisini yenilmeyerek temizlenmektedir.
Su döngüsünün tamamlanmasında
canlılarda rol almaktadır. Misal olarak kömür, petrol gibi fosil yakıtlar ile
odun yakıldığında atmosfere fazladan Karbondioksit (CO2) gazı salınımı olur.
Kireçtaşlarının suda çözünmesiyle ortaya çıkan ve solunum ile birlikte atmosfere
verilen Karbondioksit (CO2) gazı ototrof canlıların besin kaynağı olarak
kullanılmaktadır. Hava salınan CO2 gazi ile ototrof canlıların kullandığı CO2
miktarı bir birine eşit miktarda olduğu için denge sağlanmış olur.
Yeryüzünün %71 sularla kaplıdır.
Dünyadaki suyun %97,5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak bulunur.
Geriye kalan %2,5 ise tatlı sudur. Tatlı suyun küçük bir kısmı kolay
ulaşılabilir ve kullanılabilir, tamamına yakını ise kullanılabilir durumda
değildir. Yeryüzüne düşen suyun ancak %0,02' si ulaşılabilir tatlı su
kaynağıdır.
Su, gelecek nesillere aktarılması
gereken ortak bir insani hazinesidir. Bugün insanlığı tehdit eden en büyük
krizlerden biri de su krizi, su kaynaklarının kıtlığı ve su ilgili çevresel
sorunlar meselesidir.
Su kaynakları; medeniyetlerin
oluşmasına ve insanların yerleşik düzene geçmesinde büyük rol oynamıştır.
İnsanlığın yerleşik düzene geçmesi ve dünya nüfusunun hızla çoğalmasıyla
birlikte istihdam, barınma ve beslenme ihtiyacında da artış olmuştur. Bununla
birlikte arz talep dengesi arasında makas aralığı gittikçe açılmıştır. Tarımsal
faaliyetlere daha çok ehemmiyet verilmeye başlanmıştır. Rekolteyi, çeşitliliği
artırmak, bir mevsimde birden fazla ürün almak için kimyasal tarım ilaçlarının
kullanma yoluna gidilmiştir. Bu kimyasal ilaçları gereğinden fazla ve hatta su
kaynaklarına doğruda verilerek kullanılmaya başlandı.
Sanayi devriminin başlaması ve
sanayileşmenin hızla büyümesi ile birlikte çevresel sorular artamaya başladı.
Tarımsal faaliyetlerde kullanılan kimyasal maddelerle yeraltı suyu hızla
kirletildi ve tarımsal topraklar verimsiz hale geldi. Şehirleşmeler tarımsal
alanlara taşarak tarımsal faaliyetler durma aşmasına geldi. Sanayi ve evsel
atıklarla su kaynakları kirletildi. İklim değişti ve su döngüsü bozulmaya
başladı.
Allah; “Başınıza gelen her
musibet kendi yapıp ettiklerinizin yüzündendir…”(Şura 30) buyurmaktadır. Su
kirliliğinin ana sebebi insanın bitmek bilmeyen bilinçsiz tüketim
çılgınlığıdır. Su kirliliğinin yaşanabilecek en kötü sonucu temiz ve
tüketilebilecek su kaynaklarının tükenmesidir. Su kaynaklarındaki tükenme
yalnızca insanların ve hayvanların değil, bitkiler başta olmak üzere diğer tüm
canlıların hayatlarını riske atmaktadır.
Su kirliliği hayatta kalmamıza
bir tehdit oluşturdu. Dünyadaki çoğu akademisyen ve politikacı su kirliliğini
sadece insanları değil, aynı zamanda yaşamak için suya dayanan diğer bitki ve
hayvanları da tehdit eden dünyanın en büyük sağlık riski olarak kabul etmiştir.
Su kirliliğinin etkileri azaltmak için Dünya genelinde bir dizi çalışmalar
yapılanmaktadır.
Tüm canlıların başlangıcında
itibaren hayat kaynağı olan su; dünyadaki canlılardan yaratılış olarak en
mükemmeli olan insanın bilinçsiz faaliyetleri sonucunda kirletilerek içilmez
duruma gelmektedir.
Doğanın kendini yenileyebilmesi,
canlıların hayatlarına devam edebilmesi ve dünyanın düzenini koruyabilmesi için
su oldukça önemlidir. Bu sebeple su kirliliğine karşı önemler alınmalı, su
doğru kullanılmalıdır.
Ey İnsanoğlu sana ve tüm
canlılara hayat veren SUYA HAYAT VER!...