Uygulama Logo
KOSKİ
BEYŞEHİR GÖLÜ
YARATILIŞ VE SU

Şener İŞLEYEN
Şener İŞLEYEN

 

/Dokun bana!

Dokun ki arınasın

Zira ben

Onun ellerine dokunarak geldim sana…/

 

Hisset, arın ve temizlen. Benimle başla, benimle bitir. Zira sen de ilk benimle tanışacak ve sonunda benimle veda edeceksin…

Ben ki bir katreyim. Önce O vardı. Ehad’di, tekti… Sonra beni yarattı ve her şeyin sırrını bana öğretti.

Yer, yer değil iken, ben su idim. Toprak yoktu, güneş yoktu, ay yoktu. Daha yıldızlar bile yoktu. Samanyolu yoktu, aydınlık yoktu, yalnızca ben vardım; altta ve üstte...

Alt ve üst diye bir şey yoktu amma, ben öyle söyleyeyim...

Allah, bütün boşluğu ve eserlerini kendi varlığı ile doldurdu. Kendi kendine vardır demek; kendi kendine var olmuştur demek değildir. Birbirinden husule gelen varlıklar, yokluk demektir. ‘Var’ bile yoktu. Bu yokların sonsuzluğunu kavrayan, bir tek O vardı.

Allah’ın yarattıklarının başında gelirim ben. Cenabı Hak beni aziz kıldı ve sevdi.

Allah’ın Celâl ve Cemâl sıfatlarının aksettiği ayna benim...

Onun için bütün esmalar benden geçer. Allah beni serbest bıraktı. Benim kadar temiz, benim kadar mülayim, benim kadar uysal, o kadar da kudretli bir şey yoktur. Bana verilen emir değişmez. Çünkü her şey benden halk olundu…

  Kuşkusuz, göklerin ve yerin o muhteşem yaratılışında, gece ile gündüzün mükemmel bir ahenkle birbirini takip etmesinde, Allah’ın belirlediği yasalar çerçevesinde insanlara faydalı olan şeylerle yüklü olarak göllerde, nehirlerde, denizlerde, aheste aheste akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği yağmurlarla ölü durumdaki toprağa kendisiyle hayat vererek dirilttiği ve yeryüzündeki bütün mahlûkatı renk, çeşit çeşit yine kendisiyle yaratıp farklı yerlere yaymasında, gökle yer arasında görevlendirilmiş emre amade bekleyen rüzgârların ve bulutların, belli güzergâhlarda düzenli olarak hareket etmesinde, aklını kullanan bir zümre için Allah’ın sonsuz ilim ve kudretini, tek rab ve ilâh olduğunu gözler önüne seren nice ibretler, işaretler, mucizeler ve ilahi mesajlar vardır.

O söyledi! Kâinat titredi. Anlamadın mı? O’nun söylediğini anlamadıysan benim sana anlatacağım bir şey yok. Ama ben, bana öğretileni anlatayım da dinle…

Allah’ın arşı; gayb âlemindedir ve orası O’nun azamet tahtıdır. Gökler ve yerler yaratılmazdan evvel Allah’ın ilminin, kudretinin, hükümranlığının, saltanatının, hâkimiyetinin, iktidarının ve kürsüsünün altında sadece nurundan üfleyerek yarattığı bir su vardı. Sonra suya üfledi ve ondan bir rüzgâr yarattı ve üzerindeki arşı ile birlikte suyu onun sırtına bindirdi. İşte o su benim!

O, ilk önce bir nur yarattı.

Bir nur…

Işık mı, rahmet mi bilmem ben. Nur maşuk, nuru yaratan âşık… Yaratan maşuk, nur onu yaratana âşık… Nurun sahibi o. Ve o nur; övülmüş, seçilmiş, Rahmanî bir ışık, Ahmedî bir nur, adı Muhammed… Muhammed yaratanına; ‘Ya Habibi!’ diye sesleniyor, yaratan Muhammed’e; ‘Söyle Habibim!’ diyor. Soru da cevap da ikisinin arasında. Ne konuşuldu, ne istedi isteyen, veren ne verdi? Yalnızca ikisi biliyor ve her şey ondan sonra yaratılıyor…

Allah, o nurdan suyu, sudan rüzgârı yarattı sonra. Sadece O vardı. Yoktan var eden O idi. Ardından yine o nurdan kendisine ibadet etsinler diye ismet ve emanet sıfatlarına muttasıf melekleri yarattı.

Başlangıçta o nurdan sonra ben vardım. Sadece ben… Asırlar sonra gelecek İmran kızı Meryem gibi, saf, temiz ve yalnız... Gök, ay, güneş, hava, ateş, toprak ve ağaçlar yoktu, sadece ben vardım. Ebedi başlangıç bendim, ab-ı hayattım, hayatın başlangıcıydım.

Ve o başlangıçtan sonra benden başka da hiçbir şey olmayacak. Çünkü ben ana rahmiyim, doğurganım, zamanım, ânım. Benden önce zaman da yoktu mekân da. Benden sonra da olmayacak… Benden sonra derken; zaman ve mekân kendileriyle birlikte beni bitirecek bir gün… İşte o gün ben de biteceğim her şeyden sonra, yeni bir dirilişe, ebedi hayata…

Ezelde Allah vardı ve Onunla birlikte başka hiçbir şey yoktu. O, kâinatı da benden daha sonra yarattı. Ki benden; ışıksız gökcisimleri, galaksiler, güneşler, aylar, göktaşları ve bulutlar meydana getirdi. Daha sonra arzı var etti.

O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Bütün kâinat yaratılmazdan önce O’nun arşı, benim üzerimde idi. Allah, bütün canlı varlıklara benimle hayat verdi. Böylece Allah, hanginizin daha güzel ve yararlı davranışlar göstereceği konusunda sizi imtihan etmek için evreni, hayatı ve ölümü yarattı. Çünkü O, hiçbir şeyi anlamsız ve boş yaratmaz. Nurdan tecessüm ettiğim katremden toprağı, havayı, ateşi, melekleri ve semekleri yarattı. Alak, et ve kemik daha sonra... Bu melekler içinde, yaratılış hamurunda benim olmadığım, dumansız ve harareti çok şiddetli bir ateşten yaratılmış İblis de vardı.

Binlerce, on binlerce yıl böylece geçti. Sadece meleklerle…

O, yaratıp şekil vermişti. O, her şeyi belli bir ölçüyle yaratıp, ona yolunu göstermişti. Yeşillikler bitirmişti, sonra da onları siyah çerçöpe çevirmişti. Siz O’nu yaratılış esnasında yorgun mu düştü sandınız? Bir şeyi dilediği zaman O’nun işi sadece, ona ‘Ol!’ demektir, o da hemen oluverir. Şüphesiz; başlangıç da, son da O’na aittir. O diriltir, O öldürür ve şüphesiz dönüş yalnız Onadır.

Şimdi bu kitabı okuyacak olan ve dinleyecek olan ey insanlar! Eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, O sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan yani benden, sonra bir alâktan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size kudretini açıkça göstermek için... Dilediğini, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutar, sonra sizi bebek olarak ortaya çıkarır, sonra da erginlik çağına erişmeniz için sizi büyütür. Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna, yaşlılığa geri çevrilmektesiniz. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsünüz, fakat Allah onun üzerine tekrar beni indirdiği zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten ürünler bitirir.

Hâl böyleyken ey insanoğlu! Eğer sen onlara, ‘Bakın, hepiniz öldükten sonra yeniden diriltilip hesaba çekileceksiniz!’ desen, ilahi adaleti inkâr eden o kâfirler, ‘Bu apaçık bir büyüdür. Böyle bir iddia, düpedüz adam aldatmaktan, göz boyamaktan ibarettir,’ diyeceklerdir.

O Allah ki, rahmetinin bir katresi olan benim önümde, müjdeleyici olarak rüzgârları gönderdi. Nihayet bu rüzgârlar, yine benim yüklü olduğum o ağır bulutları yüklenip kaldırınca, onu ölü bir bölgeye sürükledi ve benimle yağmurlar yağdırdı, peşinden de orada çeşit çeşit ürünler yeşertti. Tıpkı ölüleri de diriltip çıkaracağı gibi. Ki düşünüp ibret alasınız diye...

Gerek bitkilerdeki erkek ve dişi unsurlar arasında döllenmeyi sağlamak, gerekse benim buharlarımı sürükleyerek yağmur yüklü bulutlar oluşturmak üzere, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdi. Böylece gökten sağanak sağanak yine beni indiriyor ve bu sayede sizin bana olan ihtiyacınızı karşılıyor. Yoksa siz beni böyle dağlarda, pınarlarda, bulutlarda, yeraltı ve yerüstünde depolayamazdınız.

Bunun için Allah, takdir ettiği bir ölçüye göre gökten yağdırdığı yağmurlarla benim; yeryüzündeki göl, akarsu, yeraltı suları gibi doğal depolarda birikmemi sağladı. Ve hiç kuşkusuz O, bütün su kaynaklarını kurutarak beni yok etme gücüne de sahiptir.

 Sorsana! İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, Allah’ın onları ayırdığını ve diri olan her şeyi benden meydana getirdiğini görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?

İşte o inkâr edenlere de ki: ‘Siz, şu üzerinde yaşadığınız yerküreyi her biri milyonlarca yıl süren iki günde yaratan Allah’ı mı inkâr ediyorsunuz? Ve O bütün âlemlerin yegâne sahibi, efendisi ve Rabbi olduğu hâlde, bir takım putları ve putlaştırılmış varlıkları, kudret ve egemenliğinde O’na ortak mı koşuyorsunuz? Bu ne büyük küstahlık böyle!’

O Allah ki, yeryüzünü yarattıktan sonra üzerine sarsılmaz dağlar yerleştirdi, orayı sayısız nimet ve bereketlerle donattı ve canlıların gıdalarını meydana getiren temel maddeleri, isteyen herkesin eşit olarak faydalanacağı şekilde önceki iki günle birlikte toplam dört günde takdir buyurdu. Yani mükemmel bir sistem hâlinde ölçüp düzene koydu.

Sonra kudret ve iradesiyle, henüz gaz bulutu hâlinde olan göğe yöneldi. Göğe ve yere, ‘İkiniz de isteyerek veya istemeyerek, koyduğum yasalara boyun eğin!’ buyurdu. Onlar da, lisanı hâl ile ‘Baş üstüne, emrine gönülden boyun eğdik!’ dediler.

Böylece, gökyüzünü iki günde yedi kat gök şeklinde düzenledi ve her katına, kendi işlevini öğreterek uyması gereken yasaları ilham etti. Ayrıca, dünyaya en yakın göğü parlak birer inci demeti gibi ışıldayan kandillerle süsledi ve onu şeytanlardan korudu. İşte bu harika sistem, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah’ın mükemmel bir ölçü ve denge ile ortaya koyduğu takdiri sayesinde yürümektedir.

Allah, gökleri ve yeri anlamsız ve boş yere değil; hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yaratmıştır. Görmüyor musun; nasıl da geceyi gündüzün üzerine dolamakta, gündüzü de gecenin üzerine dolamaktadır? Ve her biri belli bir yörüngede akıp gitmekte olan güneşi ve ayı, insanlığın faydası için kendine nasıl boyun eğdirmektedir. İyi bilin ki O, sonsuz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır.

Ben bir su damlasıyım. Gökte varım, yerde var, maddede var, manâda yâr… Yağan yağmurda, yürüyen kara bulutta, dağların beyaz örtüsünde, havada, yerin altında, yüzeyinde, her yerde… Bir avuç deruhtede, bir okyanus derinliğinde, buzdağının özünde, gemilerin yüzünde hep ben varım. Meyvelerde lezzet, çiçeklerde ıtır, insanda hayat kaynağıyım.

Aşkım ben… Nur benim, nâr benim, yâr benim. Sırrım hava içinde, hava benim içimde. Yakarım ateş olurum, yanarım hararet olurum… Yağarım rahmet olurum, akarım sığınak olurum. Canlılar benim içimde yüzer, toprak benim içimde, ben yüzerim kâinatın içinde… Her sır benim harflerim içinde gizli ve her kayıt benim harflerimde saklı… Münker Nekir benim, Hamele-i Arş benim. Kiramen Kâtibin bana yazar, Hafaza melekleri bende saklar olan biteni. Şahit benim, tanık ben, sorulacaklara cevap verecek olan da benim evvel ve ahirde… Hızır ben, Dıhye ben, kalem ben, kâğıt ben, yeryüzündeki bütün diller ben, konuşulan bütün lisanlar ve kelimeler ben. Toprak da benden, hava da benden, ateş de benden… Ben ki cennetten dünyaya düşen bir su damlasıyım, ilk yaratılan ben, son yok olacak olan da benim…

Allah beni sevdi ve bana aziz sıfatını yükledi. Kâinatın tüm sırlarını benim harflerime öğretti. Ledün İlminin hikmeti bende, geçmiş ve gelecek tüm sırlar benim deruhtemde… ‘İlk yaratılana, eşyanın isimlerini öğrettik!’ derken, kastedilen benim aslında.

İlkten sonra milyarlar geçti. Yüzyıllar birbiri ardına aktı benim sinemde. İlim, bilim, astronomi, fizik, kimya, uzay vs vs… Her şey hakkında fikirler yürütüldü, araştırmalar yapıldı, keşifler, icatlar bulundu. Oysaki kimse benim farkımda değildi. Bensiz hayatın dahi düşünülemeyeceği ortadayken, kimse benim farkındalığımı fark etmedi.

Hâlbuki yaratan, daha ilk günden uyarmıştı. ‘Hiç düşündünüz mü, bir sabah kalktığınızda suyunuz çekilivermiş olarak bulursanız?..’

Şimdi bildiklerinizi unutun. Dünyanın dörtte üçü su, insanın dörtte üçü su, ateşin dörtte üçü su, havanın dörtte üçü su, toprağın dörtte üçü su… Bu oran genel kabul görmüş ve yuvarlatılmış bir oran. Unutun bütün oranları, orantıları, denklemleri. Esas olan benim ve benim sırrım da, kendi içimde gizli. Bütün madde, eşya, atom, element, kutuplar, DNA, insan bedenindeki sırlar, ne varsa benim içimde gizli…

Benim hakkımda asırlardır konuştular, yazdılar ama anlaşılacak bir şey söylemediler, anlatmadılar...

Bazıları konuşmadılar, yazmadılar, amma konuşmadan sessizce birçok şeyi ifade ettiler... Ben, bu konuşmayanların, konuşmadıklarını anlatacağım.

Benim nasıl yaratıldığım bildirilmemiştir. Yalnız her şeyin benden halk edildiği bildirilmekte… Bende ifade edilemeyen bir ahenk var. İfadeye kalkarsanız, bu ahengi bozarsınız... Zira izah edilebilen şey ahenk değildir. Bir testinin kullanmaya yarayan kısmı onun içinin boşluğudur. Benim rengim vardır görülmez, kokum vardır burun almaz, tadım vardır dil hissetmez.

Ben bir yerde uzun müddet durgun kaldım mı pislenir, kokarım. Öyle bir hâle gelirim ki duygu benden iğrenir, beni istemez. Sonra Cenabı Hak benim bu hâlime acır da beni buharlaştırır, yağmur olarak denizlere yağdırır; böylece lütfu ve keremiyle beni, tekrar benimle yıkar, yine tertemiz su hâline kor. İşte ben, ertesi yıl eteğimi sürüyerek gelirim. Biri bana, ‘Hey su, sen neredeydin?’ diye soracak olursa derim ki: ‘Hoşluklar, temizlikler denizindeydim.’

Ben burada, yeryüzünde kirlenmiştim, pistim, gökyüzüne çıktım, yine temizlenip geldim de yağmur hâlinde toprağa yağdım. Şimdi kirlenmiş insanlara sesleniyorum; ‘Ey kirliler, ey pislikler içinde yaşayanlar! Haydi, bana gelin, temizlenin. Çünkü ben Allah’ın huyu ile huylandım. Yani Cenabı Hak; candan, ihlas ile tövbe eden kulunu, nasıl günah ve pisliklerden temizlerse, ben de öyle maddi pislikleri temizlerim.

Ey kirli kişi! Senin pisliğini, çirkinliğini kabul ederim. Seni reddetmem, ben şeytanı bile melek gibi tertemiz bir hâle sokarım. Ben yeryüzünde kirlenince, tekrar oraya, bütün temizliklerin asıl kaynağı olan tarafa, göklere giderim. Yeryüzünde kirlenmiş olan hırkamı soyunurum; onu başımdan çıkarır atarım. Hak, bana yine temiz bir elbise ihsan eder.

Ben, yeni bitmiş, yerden başkaldırmış çayır çimene, ekine yağar yahut da yıkanmamış bir yüzü yıkar, temizler veyahut da elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başımın üstünde taşır, denizlerde yürütürüm.

Benim içimde yüz binlerce ilaç gizlidir. Bende Allah’ın sayısız sıfat ve isimleri gizlidir. Bunun için bütün ilaçlar, O’nun feyzi, bereketi, sıfatları ve isimleriyle benle sulanır ve o bitkilerden ilaçlar, şifalar elde edilir. Her incinin canı, her tanenin gönlü, her duanın ve zikrin ruhu, bir eczane gibi ırmaklarda, denizlerde, yağan damlalarda akar durur.

Anasır-ı Erba’dan olan toprak, hava ve ateşe ne oldu diye mi sordunuz? Onların mayası da benim. Haşa Tanrılık iddiasında da hiç değilim... Kâinatın mayası, insanlığın özü, tüm canlıların ab-ı hayatı ve yaratılanların ilkiyim. Yaratılan olduğunu bilen, Tanrılık iddiasında bulunur mu hiç? Şahidim sadece ve şehadet ettiklerimi anlatırım size…

Şimdi yaratılıştan kıyamete, doğumdan ölüme bir yolculuğa çıkacağız. Belki de sizin hayatlarınıza dokunacağız, sorgulayacağız birlikte. Ben anlatacağım, siz dinleyeceksiniz. Siz soracaksınız, ben ayetler ve hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağım. Yoldaşım siz olacaksınız, yoldaşınız ben…

Bu sözlerimde; benim renksiz rengimi görecek, kokusuz kokumu alacak, tatsız tadımı yudumlayacak, sessiz sesimi duyacak ve dokunmadan teninizde hissedeceksiniz beni... Bende kendinizi bulacaksınız…

Çünkü:

‘Biz her şeyi sudan halk ettik!’ diyor yaratan… Unutmayın! Tüm yaratılanların dörtte üçü su… Siz yaratılanı sevin ve sevdiklerinizi koruyun ki, yaratan hatırına, su da sizi korusun!”




Etiketler: Semek, Su, Temizlik, Yaratılan